NUR 4 / 5 |
وَالَّذِينَ
يَرْمُونَ
الْمُحْصَنَاتِ
ثُمَّ لَمْ
يَأْتُوا
بِأَرْبَعَةِ
شُهَدَاء فَاجْلِدُوهُمْ
ثَمَانِينَ
جَلْدَةً
وَلَا
تَقْبَلُوا
لَهُمْ
شَهَادَةً
أَبَداً وَأُوْلَئِكَ
هُمُ الْفَاسِقُونَ
{4} إِلَّا
الَّذِينَ
تَابُوا مِن
بَعْدِ
ذَلِكَ
وَأَصْلَحُوا
فَإِنَّ
اللَّهَ
غَفُورٌ رَّحِيمٌ
{5} |
4.
Muhsan hanımlara iftira edenler, sonradan dört şahit getirmeseler o kimselere
seksener (değnek) vurun ve şahitliklerini ebediyyen kabul etmeyin. Onlar
fasıkların ta kendileridir.
5. Ancak
bundan sonra tevbe edenler ve ıslah olanlar müstesna. Şüphesiz Allah günahları
bağışlayandır, rahmet edendir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı yirmialtı başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
2- iftiranın Sözlük Anlamı:
3- iffetlilere iftira:
4- Zina iftirasında Aranan Şartlar:
5- Zina iftirasında Kullanılan Açık ve
Kapalı ifadelerin Hükmü:
6- Kitap Ehli Kimselere Zina
iftirasında Bulunmak:
7- Zina iftirasında Bulunan Kölenin
Cezası ve Had Kimin Hakkıdır?
8- Hür Bir Kimse Köleye Zina iftirasında
Bulunursa:
9- Hür Olan Kimseye Köle Zannıyla Zina
iftirasında Bulunanın Hükmü:
10- Zina iftirasına Dair Kapalı Bir
ifadeye Örnek:
11- Bazı Şartları Eksik Olan Zina
iftirasında Bulunmanın Hükmü:
12- Peygamber (s.a.v.)'in Hanımlarından
Birisine Zina iftirasında Bulunanm Hükmü:
13- iftiralarını Şahitle
ispatlayamayanlar:
14- Şahidlerin, Şahitlikte
Bulunmalarında Aranan Şartlar:
15- Şahitlik Tamam Olmakla Birlikte,
Şahitlerin Adil Oldukları Belirtilmezse:
16- Zina Cezası Uygulandıktan Sonra
Şahidlerden Birisi Şehadetinden Dönecek Olursa:
17- Kazf Haddi Allah'ın Hakkı mıdır?
Kul Hakkı mıdır?:
18- "Dört Şahit" ifadesi ile
ilgili Kıraat ve Açıklanması:
19- Dört Şahidin, Şahitliğinde Aranan
Şartlar:
20- "Seksen Celde":
21- Tevbe Edenlerin Durumu:
22- iftirada Bulunanın Şahitliği Ne
Zaman Düşer.?:
23- Böyle Bir Günahtan Tevbe Eden
Kimsenin Tevbeden Sonra Şahitfiği Hangi Alanlarda Caizdir?
24- Atıf ile Birbirine Bağlanmış
Cümlelerden Sonra Yapılan istisnanın Fıkıh Usulü Açısından Hükmü:
25- Şehadetin Kabul Edilmemesi: iftira
Cezasının Uygulanması Şartına Bağlıdır:
26- Allah Günahları Bağışlayandır:
1- Ayetin Nüzul
Sebebi:
Bu ayet-i kerime zina
iftirasını yapanlar hakkında inmiştir. Said b. Cübeyr dedi ki: Bu ayetin iniş
sebebi mü'minlerin annesi Aişe (r.anha) hakkında söylenenler olmuştur.
Bir diğer görüşe göre bu
ayet-i kerime özel olarak o olay hakkında değil, genel olarak zina iftirasında
bulunanlar sebebiyle nazil olmuştur. İbnu'l-Münzir dedi ki: Resulullah
(s.a.v.)ın haberleri arasında iftiraya açıkça delalet eden bir haber
bulamamaktayız. Ancak Yüce Allah'ın Kitabı bu konuda yeterli olup başkasına
ihtiyaç bırakmamaktadır ve haddi gerektiren kazfin var olduğuna delil teşkil
etmektedir, ilim ehli de bu hususta icma' halindedirler.
2- iftiranın Sözlük
Anlamı:
Yüce Allah'ın: "
... iftira edenler" buyruğu ile seb edenler, sövenler kastedilmektedir. Bu
kelime için "ram'ı" ismi istiare olarak kullanılmıştır. Çünkü bu,
sözlü olarak eziyet vermek anlamındadır. Nitekim en-Nabiğa şöyle demiştir:
"Dilin yarası, elin yarası gibidir."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Benim de babamın da uzak olduğu bir hususta bana iftirada
bulundu, O kuyu sebebiyle bana iftira etti."
Buna "kazf"
adı da verilir. Hadis-i şerifte geçen: "İbn ümeyye hanımını, Şerik b.
es-Sahma ile (zina etmekle) kazfetti (suçladı)" hadisinde de bu ifade
kullanılmıştır.
3- iffetlilere iftira:
Yüce Allah, kadınları
-bu açıdan- daha önemli olduklarından, böyle bir fiili işledikleri iftirası
nefisleri daha bir yaralayıcı ve daha çirkin olduğundan dolayı bu ayet-i
kerımede söz konusu etmiştir. Erkeklere böyle bir iftirada bulunmak da mana
itibariyle ayetin hükmüne girmektedir. ümmet de bu hususta icma' etmiştir. Bu
da Yüce Allah'ın domuz etinin haram olduğunu nass ile bildirmekle birlikte,
yağının, kıkırdaklarının ve benzerlerinin de mana itibariyle benzemeleri ve
icma' dolayısıyla (o hükme) dahil olmasına benzemektedir.
ez-Zehravı'nin
naklettiğine göre buyruk, muhsan olan kişiler anlamındadır. Dolayısıyla bu
kelime lafzı itibariyle erkekleri de, kadınları da kapsamaktadır. Buna delil
Yüce Allah'ın: "Kadınlardan muhsan olanlar da ... '' (en-Nisa, 24) buyruğu
da buna delildir.
Bir topluluk da şöyle
demiştir: "Muhsana" ile kasıt ferclerdir. Nitekim Yüce Allah:
"Fercini muhsan kılan (zrzını koruyan) o kızı da (an)" (el-Enbiya,
91) diye buyurmaktadır. O takdirde ayetin kapsamına erkek ve kadınların avret
yerleri girer.
Bir diğer görüşe göre
yabancı kadına iftiranın söz konusu edilmesi, daha sonra erkeğin kendi hanımına
iftira etmesi halini atfetmek içindir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Cumhur "Muhsan
hanımlara" kelimesini "sad" harfini üstün olarak okumuşlardır.
Yahya b. Vessab ise esreli okumuştur. "Muhsan kadınlar" burada
iffetli kadınlar anlamındadır. en-Nisa Suresi'nde (25. ayet, 5. başlık ve
devamında) ihsandan söz edilmiş ve mertebeleri belirtilmiştir. Yüce Allah'a
hamdolsun.
4- Zina iftirasında
Aranan Şartlar:
Zina iftirası (kazf)de
ilim adamlarına göre dokuz şart bulunmalıdır: Bu şartların ikisi iftirada
bulunan kimsede olmalıdır. Bunlar akıl ve buluğdur. Çünkü bu iki şart mükellef
olmanın asıl dayanaklarıdır. Bu şartları taşımayanlar mükellef değildir.
İki şart iftira (kazf)
de kullanılan ifadelerde aranır. Bu da bu iftirasında haddi gerektirecek bir
ilişkiyi söz konusu etmelidir ki, bu da zina ya da Lut kavminin amelidir, yahut
iftira ettiği kimseyi -diğer masiyetler ile değil de- babasından olmadığını
söylemekle olur.
Beş şart da hakkında
iftira da bulunulan kimsede aranır. Bunlar da akıl, buluğ, müslüman olmak,
hürriyet, kendisine iftira yoluyla isnad edilen fuhuştan uzak iffetli olmak
-başkasından uzak olup, olmaması aranmaz.-
İftirayı atanda akıl ve
buluğu şart koştuğumuz gibi, iftiraya uğrayanda da bunları şart koşmamız
-ihsanın mahiyeti çerçevesinde olmamakla birlikte- haddin, ancak kendisine
iftira atılan kimseye gelebilecek zarar yolu ile eziyetten uzak tutmak için
emredilmiş olmasından dolayıdır. Akil ve baliğ olmayan kimse hakkında ise böyle
bir zarar söz konusu değildir. Zira bu gibi kimselerin ister kendilerinin
yaptıkları, ister kendilerine yapıldığı söylenmiş olsun, Lut kavminin amelini
işlemeleri zina diye adlandırılmaz.
5- Zina iftirasında
Kullanılan Açık ve Kapalı ifadelerin Hükmü:
İlim adamları zina
iftirası açıkça zikredilmesi halinde bunun haddi gerektirid bir iftira
olacağını ittifakla kabul etmişlerdir. Şayet açık olmayarak üstü kapalı bir
ifade kullanacak olursa, Malik: Bu da bir iftiradır, demiştir. Şafii ve Ebu
Hanife ise; ben bu sözlerimle ona zina iftirasında bulunmayı kastettim,
demedikçe kazf (zina iftirası) olmaz.
Malik'in görüşünün
delili, iftira dolayısıyla haddin ancak iftirada bulunanın iftira ettiği
kimseyi karşı karşıya bıraktığı musibeti ortadan kaldırmak için öngörülmüş
olmasıdır. Eğer böyle bir musibet kapalı ifade ile gerçekleşiyor ise, o halde
bu kapalı ifadenin de açıkça kullanılan ifade gibi bir kazf olması icab eder.
Bu hususta da esas dayanak, kullanılan ifadeden anlaşılandır. Şanı Yüce Allah
Şuayb (a.s) hakkında bize şunu haber vermektedir: ''Çünkü sen muhakkak yumuşak
huylu ve aklı başında bir kimsesin. "(Hud, 87) Kavmi bu sözleriyle onun
beyinsiz ve sapık olduğunu söylemek istemişlerdi. Onlar daha önceden Hud
Suresi'nde (belirtilen ayetin tefsirinde) geçtiği üzere yorumiardan birisine
göre, zahiren övgü olan sözlerle ona kapalı ifadelerle hakaret etmek
istemişlerdi. Yüce Allah, Ebu Cehil hakkında da (kıyamette kendisine) şöyle
denileceğini bildirmektedir: "Tat bakalım, çünkü sen güçlü ve değerli
imişsin. "(ed-Duhan, 49) Meryem (selam ona)e de şu sözlerin söylendiğini
bize nakletmektedir: ''Ey Harun 'un Kardeşi! Senin baban kötü bir adam değıldi.
Anan da ahlaksız bir kadın değildi." (Meryem, 28) Onlar bu sözleriyle
babasını öğmüş, annesinin de hayasızlık etmediğini yani zina etmemiş olduğunu
söylemişler, fakat kapalı bir ifadeyle Meryem hakkında bunu kullanmış
oluyorlardı. Bundan dolayı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Bir de onların
küfürleri ve Meryem aleyhinde pek büyük bir iftirada bulunmaları sebebiyle ...
"(en-Nisa, 156) Onların küfürlerinin ne olduğu bilinmektedir, pek büyük
iftiraları ise kapalı sözlerle onun hakkında söyledikleridir. Yani senin baban
kötü bir adam değildi, annen de hayasız bir kadın değildi. Yani sen (kocan
bulunmadığı halde) bu çocuğu doğurmuş olmakla onlar gibi olmadığını göstermiş
oluyorsun, (demek istemişlerdi).
Yüce Allah bir başka
yerde şöyle buyurmaktadır: "Deki: 'Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran
kimdir?, Allah'tır de. Şüphe yok ki Biz yahut siz ya bir hidayet üzereyiz, veya
apaçık bir sapıklıkta. "(Sebe', 24) Bu ifadelerden anlaşıldığı üzere
kasıt, kafirlerin hidayet üzere olmadıkları, Yüce Allah'ın ve Rasulünün
gösterdiği yolun ise hidayet olduğudur. işte böylelikle kapalı ifadelerden
tıpkı açık ifadelerden, anlaşılanın kendisi anlaşılmaktadır. Nitekim Ömer (r.a)
da şair el-Hutay'a'yı şu sözleri söylemesi üzerine hapsetmiş idi: "Bırak
üstün değerleri için yolculuk yapma, onları ele geçirmek Otur (evinde)! Çünkü
sen (kendisine) yemek yedirilen, elbise giydirilensin."
Çünkü o bu sözleriyle
(hicvettiği şahsı) yemek yedirilmeleri, içirilmeleri ve giyimlerinin
karşılanması bakımından kadınlara benzetmiş olmaktadır. Necaşi'nin şu:
"Onun kabilesi hiçbir taahhüdü ihlal etmezler, İnsanlara bir hardal tanesi
kadar dahi zulmetmezler."
Sözlerini işitince:
Keşke Hattab da böyle olsaydı, demişti. Şair ise bu sözleriyle kabilesinin
zayıf olduğunu anlatmak istemiştir. Buna benzer ifadeler pek çoktur.
6- Kitap Ehli
Kimselere Zina iftirasında Bulunmak:
ilim adamlarının cumhuru
(çoğunluğu) kitab ehline mensub bir erkek veya onlardan bir kadına zina
iftirasında bulunan kimseye had uygulanmayacağı kanaatindedirler.
ez-Zühıi, Said b.
el-Müseyyeb ve İbn Ebi Leyla ise şöyle demişlerdir: Şayet kadının müslüman bir
kocadan olma bir çocuğu varsa, bu iftirada bulunana had uygulanır.
Bu hususta üçüncü bir
görüş daha vardır: Bu görüşe göre, bir kimse eğer müslümanın nikahı altında
bulunan hristiyan bir kadına iftirada bulunacak olursa, ona had uygulanır.
İbnu'l-Münzir der ki:
İlim adamlarının ileri gelenleri birinci görüşü benimsemiş ve ittifakla bunu
dile getirmişlerdir. Ben bu hususta muhalefet eden bir kimseye ne yetiştim, ne
de karşılaştım. Hristiyan bir kimse, hür müslüman bir kimseye zina iftirasında
bulunacak olursa müslümanın cezası gibi ona da seksen sopa vurulur. Bu hususta
görüş ayrılığı olduğunu bilmiyorum.
7- Zina iftirasında
Bulunan Kölenin Cezası ve Had Kimin Hakkıdır?
İlim adamlarının
cumhuruna göre; köle, hür bir kimseye zina iftirasında bulunacak olursa, ona
kırk sopa vurulur. Çünkü bu da tıpkı zina haddi gibi kölelik dolayısıyla yarı
yarıya indirilir.
İbn Mes'ud, Ömer b.
Abdu'l-Aziz, Kabisa b. Züeyb'den gelen rivayete göre ise köleye seksen sopa
vurulur. Ebu Bekr b. Muhammed de hür bir kimseye zina iftirasında bulunmuş bir köleye
seksen sopa vurmuştur. el-Evzai de bu görüştedir.
Cumhur, Yüce Allah'ın:
"Şayet ... (uhuş işlerlerse onlara evli ve hür kadınlara verilen cezanın
yarısı verilir" (en-Nisa, 25) buyruğunu delil göstermektedirler.
Diğerleri de şöyle
demektedir: Biz daha önceki buyruklardan zinanın Yüce Allah'a ait bir hak
olduğunu anlamaktayız. Yüce Allah'ın üzerindeki nimetleri az olan kimseler
hakkında daha hafif, Yüce Allah'ın nimetleri üzerinde pek çok olan kimse
hakkında ise daha çirkin bir iş olabilir. Ancak iftira suçunun cezası insanın
bir hakkıdır ve bu hak, iftiraya uğrayanın ırzına karşı işlenen suç dolayısıyla
vacib olmuştur. Böyle bir suç kölelik ya da hürriyet dolayısıyla farklılık
arzetmez. Bu görüşün sahipleri şöyle de diyebilirler:
Eğer bu hususta farklılık
olsaydı, zina hakkında söz konusu edildiği gibi burada da söz konusu
edilmeliydi.
İbnu'l-Münzir der ki:
Ancak genel olarak İslam aleminin belli başlı bölgelerindeki ilim adamlarının kabul
ettiği görüş birincisidir, ben de birinci görüşü kabul etmekteyim.
8- Hür Bir Kimse
Köleye Zina iftirasında Bulunursa:
ilim adamlarının icma
ile kabul ettiklerine göre; hür bir kimse köleye iftirada bulunacak olursa,
bundan dolayı ona ceza uygulanmaz. Buna sebep aralarındaki mertebe farkı ile
Peygamber (s.a.v.)ın şu buyruklarıdır: "Kim kölesine zina iftirasında
bulunacak olursa, böyle olması hali müstesna kıyamet gününde ona had
uygulanır." Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Bazı rivayet
yollarında şu ifadeler de bulunmaktadır: "Kim kölesine zina iftirasında
bulunup da bunu ispatlamayacak olursa, kıyamet gününde ona had, seksen sopa
olarak uygulanır. '' Bunu da Darakutni zikretmektedir. (Darakutni, III, 91)
ilim adamları derler ki:
Bunun ahirette uygulanacak olmasının sebebi orada böyle bir mülkiyetin
kaldırılacağından, üstün olan ile aşağıda olanın, hür ile kölenin eşit
olacağından ve kimsenin kimseye takva dışında herhangi bir üstünlüğünün
bulunmayacağından dolayıdır. Bunlar gerçekleşeceğinde insanlar hadlerde ve
saygınlıkta birbirlerine eşit olurlar. Kimde bir hak varsa, o hak alınıp
sahibine verilir. Mazlumun, zalimi affetmesi hali müstesna.
Dünyada birbirlerine
denk olmayışlarının sebebi, kölelere malik olanların onları mükafatlandırmak
(ya da cezalandırmak) hususunda herhangi bir olumsuz hal ile karşı karşıya
kalmamalarıdır. O takdirde hiçbir hususta efendilerin herhangi bir
saygınlıkları ve üstünlükleri de kalmaz. insanların birbirlerinin emirlerine
verilmesinin faydası da ortadan kalkar. Bu, hikmeti sonsuz, herşeyi bilenin bir
hikmetidir. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur.
9- Hür Olan Kimseye
Köle Zannıyla Zina iftirasında Bulunanın Hükmü:
Malik ve Şafii derler
ki: Bir kimse köle zannettiği bir kişiye zina iftirasında bulunup da onun hür
olduğu anlaşılırsa, ona had uygulanır. Hasan-ı Basri de bu görüştedir,
ibnu'l-Münzir de bunu tercih etmiştir. Yine Malik der ki: Um veled
(efendisinden çocuk doğurmuş cariye)e zina iftirasında bulunan bir kimseye de
had uygulanır. ibn Ömer'den de bu görüş rivayet edilmiştir. Şafii'nin görüşüne
kıyasen o da bu görüşte olmalıdır. Hasan-ı Basri ise: Böyle bir kimseye had
uygulanmaz, demiştir.
10- Zina iftirasına
Dair Kapalı Bir ifadeye Örnek:
ilim adamları bir
erkeğe: Ey iki bacağı arasında kendisiyle ilişki kurulmuş kişi, diyen kimsenin
hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İbnu'l-Kasım: Böylesine had
uygulanır, çünkü bu kapalı bir ifadedir, demiştir. Eşheb ise: Bu söz
dolayısıyla had uygulanmaz demiştir. Çünkü bu söz, icma ile zina sayılmayan bir
fiile nisbet etmedir.
11- Bazı Şartları
Eksik Olan Zina iftirasında Bulunmanın Hükmü:
Büluğdan önce ve
kendisiyle ilişki kurulması mümkün olan bir kız çocuğuna zina iftirasında
bulunan bir kimsenin bu sözleri Malik'e göre bir kazf (zina iftirası)dır. Ebu
Hanife, Şafii ve Ebu Sevr ise: Bu kazf sayılmaz, çünkü bu durumdaki bir çocuğa
had uygulanmayacağı için yapılan bu iftira da zina iftirası sayılmaz. Ancak
bunu söyleyen kimseye de ta'zir cezası uygulanır, demişlerdir.
İbnu'l-Arab'i der ki: Mesele
her iki ihtimali de kaldırır ve zorcadır. Çünkü Malik iftiraya uğrayanın ırzını
koruma altına almayı göz önünde bulundururken, diğerleri ise iftirada bulunanın
haksız cezaya karşı korunmasını göz önünde bulundurmuşlardır. Ancak iftiraya
uğrayan ın ırzını koruma altına almak daha önceliklidir. Çünkü iftirada bulunan
bir kimse dilinin ucu ile mahremiyetini açığa çıkarmıştır, o bakımdan ona had
uygulamak gerekir.
İbnu'l-Münzir der ki:
Ahmed dokuz yaşındaki kız çocuğu hakkında: Ona iftirada bulunana sopa cezası
vurulur, demiştir. Oğlan çocuğu da on yaşına ulaştığı takdirde ona iftirada
bulunan dövülür. İshak der ki: Benzeri ilişki kurabilen bir erkek çocuğa zina
iftirasında bulunan kimseye had uygulanır. Kız çocuğu da dokuz yaşını geçti mi
bu durumdadır. İbnu'l-Münzir der ki: Baliğ olmayan bir kimseye iftira da
bulunana had uygulanmaz, çünkü bu bir yalandır. Ancak verdiği rahatsızlık
dolayısıyla ona ta'zir cezası uygulanır.
Ebu Ubeyd dedi ki: Ali
(r.a)'dan rivayet edildiğine göre bir kadın yanına gelmiş ve ona kocasının
kendisine ait olan cariye ile ilişki kurduğunu söz konusu etmiş. Ali (r.a) ona
şöyle demiş: Eğer doğru söylüyor isen, biz onu recmederiz. Şayet yalan söylüyor
isen, o takdirde sana iftira cezası uygularız. Bu sefer kadın: İçimdeki kin ve
öfke ile birlikte beni serbest bırakınız, aileme geri gideyim, cevabını vermiş.
Ebu Ubeyd dedi ki: Bu
hadisteki fıkh'i inceliklerden birisi şudur: Koca hanımına ait olan cariye ile
ilişki kuracak olursa, ona had uygulanır.
Bir diğer incelik de şudur:
Bir kimse bu hususta ona iftirada bulunacak olursa, ona iftira da bulunan
kişiye had uygulanır. Ali (r.a)ın: Eğer yalan söylüyor isen, sana iftira cezası
uygularız, sözüne dikkat etmemiz gerekir. Bütün bunlar şöyle izah edilir: Eğer
bu işi yapan kişi, yaptığını ve söylediğini bilmeyen bir kimse değilse bu hüküm
söz konusudur. Eğer bunları bilmeyen yahut helal olduğu şüphesi iddiasında
bulunan bir kimse ise, bütün bu hallerde had cezası ondan bertaraf edilir.
Bu rivayetteki bir diğer
fıkhi incelik de şudur: Bir adam, bir adama hakimin huzurunda zina iftirasında
bulunacak olsa, iftiraya uğrayan da hazır bulunmuyor ise, iftiraya uğrayan kişi
gelip cezanın uygulanmasını isteyinceye kadar, iftirada bulunana bir ceza
verilmez. Çünkü gelip onu tasdik edebilir, bunu bilemiyoruz. Nitekim Ali
(r.a)ın bu kadına ceza vermeye kalkışmadığı görülmektedir.
Yine bundan
anlaşıldığına göre; hakimin huzurunda bir adama zina iftirasında bulunulacak
olsa, daha sonra iftiraya uğrayan kişi gelip hakkını isterse, kendisi bu
iftirayı dinlemiş olduğundan dolayı hakim bu hakkı alır. Nitekim: Eğer yalan
söylüyor isen, sana ceza uygularız, dediğini görüyoruz. Buna sebep ise
iftiranın insanlara ait haklar arasında yer almasıdır.
Derim ki: Kazf haddi
Allah'ın haklarından mıdır, yoksa insanların haklarından mıdır, hususunda görüş
ayrılığı vardır, ileride gelecektir.
Ebu Ubeyd dedi ki:
el-Esmai dedi ki: Şu'be bu rivayette kadının söylediği: "Beni hıncım ve
öfkemle başbaşa bırakınız" sözleri hakkında bana soru sordu, ben de ona şöyle
dedim: Bu ifade tencerenin kaynayıp taşması tabirinden alınmıştır. O bakımdan
tencerenin kaynayıp taşmasını anlatmak üzere: (...) denilir. O bakımdan bu
kadının sözlerinin anlamı şu olur: İçinde öfke ve kıskançlık -istediği sonucu
alamayınca- kaynayıp, taşmaktadır. İşte bu anlamdan hareketle; (...) denilir,
yani içinde ona karşı kaynayıp coşan bir kini vardır, demek istenir.
12- Peygamber
(s.a.v.)'in Hanımlarından Birisine Zina iftirasında Bulunanm Hükmü:
Peygamber (s.a.v.)ın
hanımlarından birisine zina iftirasında bulunan kimseye iki had uygulanır. Bu
görüş Mesruk'a aittir, İbnu'l-Arabi der ki: Sahih olan bu haddin bir tane
olacağıdır, çünkü Yüce Allah'ın: "Muhsan hanımlara iftira edenler ...
" ayeti umumidir; onların sahib oldukları şeref onlara yapılan iftira
dolayısıyla haddin arttırılmasını gerektirmez. Çünkü konumun şerefi hadlere
etki etmez. Şerefin azlığı da azaltılması suretiyle haddi etkilemez. Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
İleride Aişe (r.anha)ya
iftirada bulunan kimsenin öldürülüp öldürülmeyeceğine dair açıklamalar
gelecektir.
13- iftiralarını
Şahitle ispatlayamayanlar:
Yüce Allah'ın:
"Sonradan dört şahit getirmeseler" buyruğu, böyle bir iddianın
ispatlanması için gerekli olan dört şahidi getiremeyenler, demektir. Bu dört
şahit diğer haklardan farklı olarak zina için gereklidir, bu da Yüce Allah'ın
kullarına bir rahmeti ve onların hallerini setretmek içindir. Buna dair
açıklamalar daha önceden Nisa Suresi'nde (15. ayet, 5. başlık ve devamında)
geçmiş bulunmaktadır.
14- Şahidlerin,
Şahitlikte Bulunmalarında Aranan Şartlar:
Malik'e -Allah'ın
rahmeti üzerine olsun- göre şahitlerin şehadeti eda şartlarından birisi de;
bunun aynı mecliste (tek oturumda) gerçekleşmesidir. Eğer bu şahitlik değişik
meclislerde gerçekleşirse, şahitlik olmaz. Abdu'l-Melik dedi ki: Şahitlerin
toplu olarak da, ayrı olarak da şahitlikleri kabul edilir.
Malik şahitlerin bir
arada bulunup (öylece şehadet etmelerini) bir taabbud kabul etmektedir.
İbnu'l-Hasan da böyle demiştir.
Abdu'l-Melik'in görüşüne
göre ise maksat, şahitliğin eda edilmesi ve bunun toplamı bulmasıdır. Bu da
hasıl olmuştur. Osman el-Betti ve Ebu Sevr'in görüşü de budur, İbnu'l-Münzir de
bunu tercih etmiştir. Çünkü Yüce Allah:
"Sonradan dört
şahit getirmeseler" ile "şahitlerini getiremediklerine göre ...
" (Nur, 13) diye buyurmakta, bunların ayrı ayrı veya bir arada
bulunmalarını söz konusu etmemektedir.
15- Şahitlik Tamam
Olmakla Birlikte, Şahitlerin Adil Oldukları Belirtilmezse:
Şahitlik tamam olmakla
birlikte, şahitlerin adil oldukları tesbit edilmeyecek olursa, o takdirde
Hasan-ı Basrı ve Şa'bı'nin görüşlerine göre ne şahitlere had gerekir, ne de
hakkında şahitlikte bulunulan kimseye. Ahmed, enNu'man (b. Sabit yani Ebu
Hanife) ve Muhammed b. el-Hasen de bu görüştedirler.
Malik der ki: Dört kişi
onun zina ettiğine dair şahitlik etse ve bunlardan birisi adil olarak kabul
edilmeyen yahut ta köle olursa, hepsine celde vurulur. Süfyan es-Sevrı, Ahmed
ve İshak da bir kadının zina ettiğine dair şahitlik eden dört amaya celde
vurulacağı görüşündedirler.
16- Zina Cezası
Uygulandıktan Sonra Şahidlerden Birisi Şehadetinden Dönecek Olursa:
Zina ettiği hususunda
aleyhinde şahitlik edilen şahıs recmedildikten sonra, şahitlerden birisi
şahitliğinden geri dönerse, bir kesimin görüşüne göre diyetin dörtte birini
tazminat olarak öder, diğerlerine de bir şey düşmez. Katade, Hammad, İkrime,
Ebu Haşim, Malik, Ahmed ve Re'y ashabı böyle demişlerdir.
Şafii de şöyle der:
Eğer: Ben bunu öldürülsün diye kasten yaptım diyecek olursa, ölenin velileri
muhayyerdirler. Dilerlerse onun öldürülmesini taleb ederler, dilerlerse onu
affedip diyetin dörtte birini alırlar ve bununla birlikte ona da (kazf) haddi
uygulanır.
Hasan-ı Basri de o kimse
öldürülür, diğer üçüne de her birisi diyetin dörtte biri ödetilir, demiştir.
İbn Sirin der ki: Şayet
ben hata ettim, benim kastettiğim bir başkası idi diyecek olursa, bütünüyle tam
bir diyet öder. Eğer kasten böyle yaptım diyecek olursa, ona karşılık
öldürülür. İbn Şubrume de bu görüştedir.
17- Kazf Haddi
Allah'ın Hakkı mıdır? Kul Hakkı mıdır?:
İlim adamları kazf haddi
Allah'ın haklarından mıdır, kul haklarından mıdır yoksa her iki hakkın karışımı
mıdır, hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Birincisi Ebu Hanife'nin
görüşüdür, ikincisi Malik ve Şafii'nin görüşüdür, üçüncüsü ise kimi müteahhir
ilim adamlarının görüşüdür.
Görüş ayrılığının etkisi
şudur: Şayet bu Yüce Allah'ın bir hakkı olup imama ulaşacak olursa, iftiraya
maruz kalan kişi bu hususta talepte bulunmayacak olsa dahi imam bu haddi
uygular. İftirada bulunan kişiye de kendisi ile Allah arasında yapacağı
tevbenin faydası olur. Zinada olduğu gibi, kölelik sebebiyle had yarıya iner.
Şayet kul hakkı ise,
imam bu hakkı iftiraya maruz kalanın talebi olmadıkça uygulamaz. Kulun
affetmesiyle de bu ceza düşer. İftiraya maruz kalan kişi hakkını helal
etmedikçe, iftira edene de tevbenin faydası olmaz.
18- "Dört
Şahit" ifadesi ile ilgili Kıraat ve Açıklanması:
Yüce Allah'ın:
"Dört şahit" ibaresini cumhur "dört" anlamındaki kelimeyi
"şahitler" anlamındaki kelimeye izafet yaparak okumuşlardır. Abdullah
b. Müslim b. Yesar ile Ebu Zür'a b. Amr b. Cerir ise "Dört"
kelimesini tenvinli olarak okumuşlardır. "Şahit" kelimesi ile ilgili
de dört türlü açıklama yapılmıştır: Bu kelime "dört" anlamındaki kelimenin
sıfatı ya da bedeli olarak cer mahallindedir. Bununla birlikte nekı'eden hal ya
da temyiz de olabilir. Ancak hal ve temyiz olması tartışılır. Zira burada hal,
nekredendir, temyiz ise çoğul gelmiştir. Sibeveyh'in görüşüne göre sayı
tenvinli gelmekle birlikte, onu izafe yapmamak, ancak şiirde caiz olur.
Ebu'l-Feth Osman b. Cinni ise bu kıraati güzel görmekle birlikte, cumhürun
kıraatini daha sevimli bulmuştur. en-Nehhas der ki: "Şahitler"
kelimesi, "sonra da dört şahit getiremeyecek olurlarsa" anlamında
nasb mahallinde olabilir.
19- Dört Şahidin,
Şahitliğinde Aranan Şartlar:
Dört şahidin bizzat
gördüklerine ve bu işi tıpkı (sürme) milinCin) sürmedanlıkta olduğu gibi,
gördüklerine şahitlik edecek şekilde olmalıdır. Bundan önce Nisa Süresi'nde (15.
ayet, 5. başlıkta) ve hadisin nassında geçtiği gibi.
Ayrıca bu şahitlik
Malik'in görüşüne göre; aynı yerde bir arada yapılmalıdır. Onlardan birisi bu
hususta tereddüt geçirecek olursa, (açıkça) şahitlik eden diğer üçüne iftira
cezası uygulanır. Nitekim Ömer, el-Muğire b. Şu'be'nin durumu hakkında böyle
yapmıştı. çünkü Muğire'nin aleyhinde Ebu Bekre Nufey' b. el-Haris ile kardeşi
Nafi -ez-Zehravi'ye göre; (kardeşi) Abdullah b. elHaris'tir- ve bu ikisinin
anne bir kardeşi ve Muaviye'nin kardeşi olduğunu belirterek nesebine ilhak
ettiği Ziyad ile (dördüncü olarak) Şibl b. Ma'bed elBeceli şahitliği eda etmek
için geldiklerinde, Ziyad durdu ve bu konuda şahitlik etmedi. Bunun üzerine
Ömer (r.a) sözü edilen üç kişiye kazf cezasını uyguladı.
20- "Seksen Celde":
Yüce Allah'ın: "O
kimselere ... celde vurun" buyruğunda geçen "celd" vurmak
demektir. "MücaIede" derilerde veya derilerle vuruşmak anlamındadır.
Bilahare "celd" bunların dışında kılıç ya da başka şeylerle vuruşmak için
istiare olarak kullanılmıştır. Kays b. el-Hatim'in şu beyiti de bu kabildendir:
"el-Hadika günü
kılıçla miğfersiz ve zırhsız olarak çarpışırım onlarla, Elimde kılıç,
çocukların oynarken dürüp katladığı bir mendil gibidir."
"Seksener"
kelimesi mastar olarak nasbedilmiştir. "Değnek" kelimesi de
temyizdir.
"Ve şahitliklerini
ebediyyen kabul etmeyin" ifadesi ömür boyunca onların şahitliklerinin
kabul edilmemesini gerektirmektedir. Daha sonra onların fasık, yani Yüce
Allah'a itaatin dışına çıkan kimseler olduklarına hüküm vermektedir.
21- Tevbe Edenlerin
Durumu:
"Ancak ... tevbe
edenler müstesna" buyruğu istisna olarak nasb mahallindedir. Bedel olarak
cer mahallinde olması da mümkündür, yani iftira ettikten sonra tevbe edip
hallerini düzelten kimseler dışında onların şahitliklerini ebediyyen kabul
etmeyiniz.
"Şüphesiz Allah
günahları bağışlayandır, rahmet edendir."
Ayet-i kerime iftirada
bulunan hakkında üç hüküm ihtiva etmektedir: Sopa vurulması, şahitliğinin
ebediyyen reddedilmesi ve fasıklığı.
Buyruktaki istisnanın,
ona vurulacak sopa cezasında herhangi bir etkisinin olmadığı icma ile kabul
edilmiştir. Bundan tek istisna ileride geleceği üzere Şa'bi'den gelen
rivayettir. İstisnanın, fasıklığı hususunda etkili olacağı da icma ile kabul
edilmiştir. Ancak ilim adamları bu istisnanın, bu kimselerin şahitliğinin reddi
hususundaki etkisi ile ilgili farklı görüşlere sahiptirler.
Kadı Şureyh, İbrahim
en-Nehai, Hasan-ı Basri, Süfyan es-Sevri ve Ebu Hanife der ki: İstisnanın
şahitliğinin reddedilmesinde herhangi bir etkisi yoktur. Onun fasıklığı ancak
Allah nezdinde ortadan kalkar. İftirada bulunan kimsenin şahitliği, tevbe etse,
kendi kendisini yalanlasa dahi hiçbir şekilde, hiçbir durumda asla kabul
edilmez.
Cumhurun kanaatine göre
ise istisnanın şahitliğin reddi hususunda etkisi olur. İftira eden kimse tevbe
ettiği takdirde, şahitliği de kabul edilir. Çünkü onun şahitliğinin
reddedilmesi ancak fasıklıktan dolayı idi. Tevbe ile bu ortadan kalktığına
göre, kendisine iftira haddinin uygulanmasından önce olsun, sonra olsun
şahitliği kabul edilir. Genel olarak fukahanın kabul ettiği görüş budur.
Ancak böyle bir kimsenin
tevbesinin ne şekilde olacağı hakkında farklı görüşler vardır. Ömer b.
el-Hattab (r.a), eş-Şa'bi ve diğerlerine göre; kendisine had uygulandığı hususta
yalancı olduğunu belirtmedikçe tevbe etmiş olmaz. Ömer (r.a)'ın uygulaması da
bu şekildedir, çünkü o Muğire aleyhine şahitlik edenlere şöyle demişti: Kim
yalancı olduğunu söylerse bundan sonra ben onun şahitliğini kabul ederim, kim
de böyle yapmayacak olursa ben de şahitliğini geçerli kılmam. eş-Şibl b. Ma'bed
ve Nafi' b. el-Haris b. Kelede kendilerini yalanladılar ve tevbe ettiler. Ebu
Bekre ise böyle bir işe yanaşmadı, o bakımdan onun şahitliğini kabul etmezdi.
en-Nehhas bu görüşü Medinelilerden de nakletmektedir.
Aralarında Malik -yüce
Allah'ın rahmeti üzerine olsun- ve başkalarının da bulunduğu bir kesim de şöyle
demiştir: Böyle bir kimsenin tevbesi halini ıslah edip, düzeltmesidir. İsterse
yalanlamak suretiyle söylediği sözden geri dönmesin. İftirası dolayısıyla
pişmanlık duyup mağfiret dilemesi ve benzeri bir işe tekrar dönmeyi terketmesi
ona yeter. İbn Cerir'in de görüşü budur.
eş-Şa'bi'den şöyle
dediği rivayet edilmektedir: İstisna her üç hükümden de yapılmıştır. Böyle bir
kimse tevbe eder, tevbesi açığa çıkarsa ona had uygulanmaz, şahitliği kabul
edilir ve fasıklıkla nitelendirilmesi de ortadan kalkar. Çünkü artık o,
kendilerinden razı olunan (şahitliği kabul edilen) kimselerden olmuş olur. Yüce
Allah da: "Muhakkak Ben tevbe eden", kimselere çok çok mağfiret
ediciyim," (Ta-Ha, 82) diye buyurmuştur.
22- iftirada Bulunanın
Şahitliği Ne Zaman Düşer.?:
İlim adamlarımız -yüce
Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- zina iftirasında bulunan kimsenin
şahitliğinin ne zaman düşeceğini (geçersiz olup kabul edilmeyeceği) hususunda
farklı görüşlere sahiptir, İbnu'l-Macişun: Bizzat iftira etmesiyle birlikte
(düşer) derken, İbnu'l-Kasım, Eşheb ve Suhnun ise: Ona had cezası
uygulanmadıkça şahitliği düşmez, demişlerdir. Eğer af ya da buna benzer haddi
uygulamaya engel herhangi bir sebeb bulunursa şahitliği reddedilmez.
Şeyh Ebu'l-Hasen
el-Lahmi der ki: Böyle bir kimsenin eceli gelinceye kadar şahitliği iptal
edilir. Ancak iftira halinde kişinin kendisini yalanlamak suretiyle tevbenin
söz konusu olacağı, görüşü tercih edilmektedir. Aksi takdirde eğer iftirada
bulunup kendisine had uygulandıktan sonra yine de adaleti üzere kalacağı
söyleniyorsa, adaletin geri dönmesi nasıl söz konusu olsun?
23- Böyle Bir Günahtan
Tevbe Eden Kimsenin Tevbeden Sonra Şahitfiği Hangi Alanlarda Caizdir?
Tevbe ettikten sonra
şahitliğinin geçerli olacağını kabul edenler, hangi hususlarda şahitliğinin
kabul edileceği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik -yüce Allah'ın
rahmeti üzerine olsun- dedi ki: Kayıtsız ve şartsız olarak her hususta
şahitliği caizdir. Herhangi bir günah sebebiyle had cezası uygulanmış olan
herkesin durumu da budur. Bu görüşü Nafi' ve İbn Abdi'l-Hakem, Malik'ten
rivayet etmişlerdir. Aynı zamanda bu İbn Kinane'nin de görüşüdür.
el-Vakaar (lakablı Zekeriya
b. Yahya)'nın Malik'ten naklettiğine göre; özel olarak haddin kendisine
uygulandığı hususta şahitliği kabul edilmez, ancak diğer hususlarda şahitliği
kabul edilir. Mutarrif ve İbnu'l-Macişun'un da görüşü budur.
el-Utbi, Esbağ ve
Suhnun'dan da benzerini rivayet etmektedir. Suhnun dedi ki: Herhangi bir
hususta kendisine had uygulanmış bir kimsenin şahitliği, kendisine haddin
uygulandığı benzer bir durumda geçerli değildir. Muttarrif ve İbnu'l-Macişun da
şöyle demişlerdir: Zina iftirası dolayısıyla ya da zina sebebiyle kendisine had
uygulanmış olan bir kimsenin zina, kazf ve lian ile ilgili hiçbir hususta
şahitliği kabul edilmez, isterse adaletli bir kimse olsun. Onlar bu görüşlerini
Malik'ten rivayet ederler.
Zina mahsulü çocuğun
şahitliğinin zina ile ilgili hususlarda caiz olmayacağını da ittifakla kabul
etmişlerdir.
24- Atıf ile Birbirine
Bağlanmış Cümlelerden Sonra Yapılan istisnanın Fıkıh Usulü Açısından Hükmü:
Birbirine atıf ile
bağlanmış cümlelerden sonra, istisna yapıldığı takdirde Malik, Şafii ve
mezhebine mensub ilim adamlarına göre bu istisna, bütün cümlelere ait olur.
Ebu Hanife ve onun
mezhebine mensub ileri gelen ilim adamlarına göre istisna zikredilmiş en yakına
raci olur. Burada da fasıklıktır, bundan dolayı şahitliği kabul edilmez. Çünkü
istisna özel olarak fasıklığa raci'dir, şahitliği kabulüne değiL.
Bu usul kaidesinde görüş
ayrılığının iki sebebi vardır.
Birinci sebep: Cümleler
bünyelerindeki atıf dolayısıyla tek bir cümle hükmünde midir, yoksa herbir cümlenin
bağımsız olarak ayrı bir hükmü vardır ve atıf harfi ifadeyi güzelleştirici ve
hükmü ortak kılıcı mıdır, şeklindeki görüş ayrılığıdır. Cümlelerin atfı
hususunda doğru olan görüş budur. (Hükümlerde ortak kılıcıdır) Çünkü nahivde de
bilindiği üzere farklı cümlelerin birinin diğerine atfedilmesi caizdir.
İkinci sebep; istisnanın
önceki cümlelere ait olması bakımından şarta benzetilmesidir. Bunu kabul eden
fukaha istisnanın önce geçen bütün cümlelere ait olduğunu kabul ederler.
Bir diğer görüş ise; bu
benzerliğin olmadığı doğrultusundadır. Zira böyle bir şey dilde kıyas
kabilindendir, bu ise fıkıh usulünde bilindiği üzere fasittir. Asl olan bütün
bunların ihtimal dahilinde olduğu ve bir tercihin yapılamayacağıdır. O halde bu
konuda el-Kadi'nin dediği şekilde genel bir kanaat belirtmemek gerekir. Bu
hususta Yüce Allah'ın Kitabında her iki şeklinde varid olması meseleyi daha da
zorlaştırmaktadır. Mesela, muharebe (yol kesme) ayetinde (el-Maide, 33) zamirin
önce zikredilenlerin hepsine ait olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Hata
yoluyla mü'minin öldürülmesi ile ilgili ayette (en-Nisa, 92) istisnanın da son
cümleye ait olduğu ittifakla kabul edilmiştir. (Konumuzu teşkil eden) kazf
ayetinde ise her iki ihtimal de söz konusudur. O halde burada meselenin tetkik
edilerek bir sonuca ulaşmak gereği kaçınılmaz biricik yol olarak, ortaya
çıkmaktadır.
ilim adamlarımız der ki:
işte bu, usule dair genel bir yaklaşım tarzıdır. Cüzi alanda, fıkhi bakış
açısında Malik ve Şafii -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun-nin görüşleri
ağırlık kazanmaktadır. Şöyle ki: Burada istisna fasıklığa ve şahitliğin kabul
edilmesi yasağına bir arada raci'dir. Bu hususta kabul edilmesi gereken bir
haberin, aralarında fark olduğunu belirtmesi hali müstesna, ümmet tevbenin
küfrü dahi sileceğini icma ile kabul etmiştir. Küfürden daha aşağı mertebede
olanları silmesi ise öncelikle söz konusudur, Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Ebu Ubeyd der ki:
istisna bir önceki cümleye raci'dir. Bir kimseyi zina etmekle suçlayan bir kişi
bizzat zinayı işleyenden daha büyük bir günah işlemiş olamaz. Zina eden tevbe
ettiği takdirde şahitliği kabul edilir, çünkü; "günahtan tevbe eden,
günahı olmayan bir kimse gibidir."
Yüce Allah kulundan
tevbeyi kabul ettiğine göre, kulların tevbe edenin tevbe ettiğini kabul etmeleri
öncelikle söz konusudur. üstelik böyle bir istisna Kur'an-ı Kerim'de bir kaç
yerde mevcuttur. Bunlardan birisi Yüce Allah'ın: ''Allah'a ve Resulüne karşı
savaşanların ... yalnız ... tevbe edenler müstesnadırlar" (el-Maide,
33-34) buyruğudur. Şüphesiz ki bu istisna daha önce anılanların hepsine aittir.
ez-Zeccac der ki: Zina
iftirasında bulunan kimsenin günahı kafirden daha büyük değildir. O halde tevbe
edip halini düzelttiği takdirde şahitliğinin kabul edilmesi de onun hakkıdır.
(ez-Zeccac devamla) der ki: Yüce Allah'ın: "Ebediyyen" buyruğu ise,
iftira etmeye devam ettiği sürece anlamındadır. Nitekim: Kafirin şahitliğini
ebediyyen kabul etme! denildiği takdirde, bu kafir kaldığı sürece kabul etme,
anlamındadır.
eş-Şa'bi der ki: Bu
meselede muhalif kanaat sahipleri lehine şöyle bir delil vardır: Allah onun
tevbesini kabul ederken, siz onun şahitliğini kabul etmemektesiniz.
Diğer taraftan, istisna
bir takım usul alimlerinin kanaatine göre eğer son cümleye raci' ise Yüce
Allah'ın: "Onlar fasıkların ta kendileridir" buyruğu bir ta'lildir.
Yoksa bizatihi müstakil bir cümle değildir, fasıklıkları sebebiyle
şahitliklerini kabul etmeyiniz, demektir. Fasıklık ortadan kalkacak olursa,
şahitlikleri ne diye kabul edilmesin?
Diğer taraftan iftirada
bulunan kimsenin tevbesi, kendi kendisini yalanlamasıdır. Nitekim Ömer (r.a),
Muğire'ye iftirada bulunan kimselere benzeri bir sözü ashabın huzurunda
söylemiş ve onlardan kimse buna itiraz etmemiştir. Halbuki mesele Basra'dan,
Hicaz'a kadar ve oradan diğer bölgelere kadar oldukça yaygınlık kazanmıştı.
Eğer ayetin te'vili Kufelilerin dediği gibi olsaydı, Ashab-ı Kiram'ın böyle bir
şeyi bilmemeleri düşünülemez ve Ömer'e: İftirada bulunan bir kimsenin
tevbesinin kabul edilmesi, ebediyyen caiz değildir, derlerdi. Yüce Allah'ın
Kitabının yanlış te'vil edilmesi sonucunda verilen bir hükme karşı susmaları
mümkün olmazdı. Böylelikle onların (muhalif kanaatte olanların) görüşleri
çürütülmüş olmaktadır. Yardım Allah'tandır.
25- Şehadetin Kabul
Edilmemesi: iftira Cezasının Uygulanması Şartına Bağlıdır:
el-Kuşeyri dedi ki:
Şayet iftiraya maruz kalan kişi, iftirada bulunana haddin uygulanmasını
istemeden ya da yetkili devlet otoritesine konu arzedilmeden önce ölür, yahut
affederse, o takdirde iftirada bulunan şahsın şahitliğinin kabul edileceğinde
görüş ayrılığı yoktur. Çünkü karşı kanaati savunanlara göre bu meselede
şahitliğin kabul edilmesinin yasaklanışı, cezanın uygulanmasına atfedilmiştir.
Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O kimselere seksener değnek vurun ve
şahitliklerini ebediyyen kabul etmeyin." İşte bu hususta Şafii de şöyle
demektedir: Böyle bir kimsenin had uygulanmadan önceki hali, had uygulandıktan
sonraki halinden daha kötüdür, çünkü hadler keffarettir. Daha iyi halinde
şahitliği reddedilirken, olumsuz ve daha aşağı halde nasıl kabul edilebilir?
Derim ki: O böyle
demiştir, ancak bu hususta bir aykırılık yoktur. Çünkü daha önce
İbnu'l-Macişun'dan bizzat iftirada bulunmakla şahitliğinin reddedileceğine dair
görüş kaydedilmiş bulunmaktadır. Bu, el-Leys, el-Evzai ve Şafii'nin de
görüşüdür. Had uygulanmayacak olsa dahi şahitliği reddedilir, çünkü iftira da
bulunmakla fasık olur. Zira bu büyük günahlardandır. İftiraya maruz kalan
kimsenin zina ettiğini ikrar etmedikçe, ya da aleyhine delil ortaya
konulmadıkça, onun böyle bir günahtan uzak olduğu sahih bir şekilde ortaya
konulamaz.
26- Allah Günahları
Bağışlayandır:
"Ve ıslah olanlar
müstesna" buyruğu ile tevbe ettiklerini açığa vuranları kastetmektedir.
Amellerini ıslah edenler diye de açıklanmıştır.
"Şüphesiz Allah
günahları bağışlayandır, rahmet edendir." Çünkü onlar da tevbe etmişler ve
Yüce Allah tevbelerini kabul etmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN